• 18 Şubat 2025 09:37
  • 0
  • 6 DAKİKA OKUMA SÜRESİ

“Title”ımı istiyorum…

Bu yazıyı dinleyin
Tolga Demirel 18 Şubat 2025 “Title”ımı istiyorum…

Çok çabuk benimsenmiş ingilizce terimlerden biri... Turizmde, günlük işleyişteki pek çok terim İngilizce kökenli ve Türkçe alternatiflerine ihtiyaç duyulmadan kullanılmaya devam ediliyor. Bu terimlerin bazen nokta atışı anlamları varken, bazılarının anlamı derin içerikler taşıyor.

Title; başlık, isim, ünvan gibi kısa ve öz kelimelerle tanımlanabilir. Ancak sektörel düşündüğümüzde duygusal zeka devreye giriyor ve kelime; “istemek”, “almak”, “vermek” fiilleri ile kullanıldığında, beraberinde; “zamanlama”, “tecrübe”, “hakkaniyet”, “sebep”, “gereklilik”, “maddiyat”, “rekabet” ,” kariyer planlaması” gibi kavramları getiriyor.

Kaptan, şef, şift lideri, barmen, belkaptan, teknik müdür, mutfak şefi, f&b müdürü, eğlence müdürü, meydan şefi, satış direktörü, genel müdür, operasyon müdürü, her departmanın içerisindeki çeşitli kademelerden oluşan kavramlara ; tesis kapasitesi, hizmet konsepti, kalite, liyakat, ekip çalışması, misafir memnuniyeti, liderlik gibi tanımlamalar da eşlik ediyor derinden...

Bu kadar çok kavramın olduğu yerde de en iyi yaptığımız şey;” kavram karmaşası yaratmak” oluyor maalesef...

Son dönemlerde, biraz mecburiyetten, biraz da kullanışlı olduğu için bolca kavram kargaşasına sebebiyet veren “title” konusu sıkça çıkıyor karşımıza.

Peki, bol keseden gündeme getirilen bu konunun genellikle işveren ile çalışan arasında pazarlığa dönüşmesi, içeriği doldurulmadan devreye alındığında ne derece gerçekçi ve verimli oluyor?

Çalışan eğer “eski” ise , ki artık aynı tesiste 2-3 yıl çalışmak eski olmak için yeterli görülüyor, çalışan artık “title” zamanı geldi diyerek talebini dile getiriyor haklı olarak... Önce bir üstüne, olmazsa genel müdüre, daha da olmazsa patrona kadar ulaştırmaya çalışıyor bu talebini. Bazen kolayca, bazen de; “Her güzellik bir arada olmaz .. Title tamam, ama rakamın bu yıl aynı... “ denilerek bir vicdan muhasebesine sokulan çalışan, kariyeri ile hayat şartları arasında kişisel bir karar vermek zorunda kalabiliyor. Ya da; “ Burada title alma imkanım olmayacak anlaşılan” diyerek yeni ufuklara açılıyor.

Keşke sadece kıdem süreleri ya da maaş skalası yeterli olsa “title” elde edilebilmesi için , ama maalesef derin bir kavram işte bu.

“Müdürüm, 5 yıldır bu oteldeyim. Hala animasyon şefi olarak geçiyorum. Artık beni “entertainment manager” yapsanız. Rakam önemli değil. Ama ilerisi için bunu almam lazım. Yarın bir gün başka bir tesise geçersem...”

“ Canım Şefim... Entertainment Manager dediğin; kadrosunda dansçı, sporcu, mini klübçü, dj, ses ışık uzmanı gibi 30-40 kişilik ekip çalışanı olan, bünyesinde müzisyenler

barındıran, haftada en az iki müzikal , iki – üç misafir şovu sahneleyen, en az 3 dilde anons yapabilen, mikrofona hakim, spora yatkın, tesisteki canlı müzik programlarını organize eden, ekibi ve otel departmanları ile koordineli temalı geceler düzenleyen tecrübe ve yetenekteki müdürdür. Yani, şimdi, burada, sen, yani bizim otelde , toplam 7 kişisiniz zaten.. Haftada 5 akşam dışardan şov alıyoruz. Bu şovlar ve canlı müzik sabit. Misafirler plaj voleybolunu kendileri organize ediyor, sizden birini bulup topu alabilirlerse tabii... Tek temalı gecemizde de folklör geliyor ve gerisini de F&B ve Mutfak yapıyor zaten... Tamam kapasitemiz 1200, ama , bütçe de yok. Ben şimdi seni nasıl entertainment manager yapayım...”

F&B de durum daha da karışık. “ Yiyecek ve İçecek Müdürlüğü”... Mutfak şeflerinin karşılarında hazır ola geçtiği, menüleri belirleyen, gerektiğinde kadroya transferler gerçekleştiren, gurmelikleri bir yana kendilerine özgün tarifleri olan yiyecek içecek müdürlerinden, mutfak şefinin kepçe ile kovaladığı ve mutfağa girişini yasakladığı, sadece restoran ve bar servislerinden sorumlu F&B müdürlerine ne ara geçtik? Mevcut F&B müdürleri aslında Servis müdürü değiller mi? Yarı özelliğini yitirmiş bu title tam olarak hangi alanı temsil eder durumda?

Mutfak şefi ile hiç olmaz ise arayı iyi tutup, güzel ekip çalışmaları sergileyen arkadaşları tenzih ediyorum tabii ki.. Sanırım en akıllıca olanı bu...

Bellboy olarak başlattığım ve yıllar içerisinde sırasıyla belkaptan, resepsiyonist, şift lideri, rezervasyon sorumlusu ve önbüro müdür yardımcısı olarak başarı ile görev yapan bir arkadaşımız ile sonrasında otellerimiz ayrılmıştı. Hatta ben farklı bölgelere gitmiştim. 14 yıl sonra karşılaştığımızda yine kendisini bir otelin önbüro müdür yardımcısı olarak bulduğumda şaşırmış ve kendisine “ Yıllar içerisinde tecrüben de, yabancı dillerin de çok gelişmiş. Neden önbüro müdürü olmadın? Fırsat mı olmadı? Üstlerin mi değişmedi hiç” diye sormuştum. “Yok, müdürüm. Bu sürede 5-6 kez önbüro müdürü değişti. Müdür ayrıldığında ilan verip yeni birini aldılar. Gelen kimse de benden iyi değildi” demişti. “Peki neden seni değerlendirmediler?” “Müdürüm, sizden sonra o işler bitti. Herkes başladığı görevde sabit kalıyor. Giden olursa yerine dışardan alınıyor. Kadro içerisinde hazır olanlara bakılmıyor bile...” Üzücü tabi...Üstelik bir zincirdi, bulunduğu otel...

“Title” konusu sektördeki dalgalanmasını bir şekilde sürdürecek belli ki.

Ben ise farklı bir durum yaşamıştım. Mesleğin duayeni, yaşça da çok büyük bir yönetici CV mi değerlendirirken dudağını bükerek : “ 28 yaşında İşletme müdürü olmuşsun.. Hmm... Ya bu kadar kolay mı olunuyor işletme müdürü artık? Biz yıllarımızı vermiştik...” demişti. Bozulmuştum biraz, ama diyemedim ; “Aslında 26 da hazırdım, iki yıl da müdürün ayrılmasını bekledim” diye. Daha iyi bir cevap geldi birden aklıma; “ Evet, hızlı yükseldim biraz. Ama sizin sayenizde...” “Nasıl yani? Çalıştık mı beraber daha önce?” diye sordu. “ Yok, çalışmadık maalesef. Ama bizler sektöre geldiğimizde çoğu sistem sizler tarafından kurulmuştu zaten. Bize hızla öğrenip geliştirmek kaldı. Böylece kurulum aşamalarında vakit kaybetmedik ve yükseliş hızlı oldu biraz...” “ Çoğu sistem?” , “ Yani,

otel içi departmanlar, işleyiş, hiyerarşi, rezervasyon, muhasebe, önbüro, gelen misafirin atları nereye bağlayacağı.... Han deniyordu değil mi o ilk zamanlarda J”

O kadar zorlamadım tabii şansımı... Ama cevabım hoşuna gitmişti, e doğruluk payı da vardı tabii.. Uzun yıllar birlikte çalıştık sonra. Patronun küçük kardeşi gelip: “Açılın, biraz da ben oynayacağım” diyene kadar an azından...

Title ı mızı isteyelim... Doğru zamanda, içimize sindiğinde, gerekli donanımı taşıdığımızdan emin olduğumuzda... Bunu nasıl mı anlayacağız? Öncelikle hedef edindiğimiz yeri çok iyi gözlemleyelim. Mümkünse, “mekan sahibinden” rica ederek pratik yapalım sıkça... Ve en önemlisi, yerimize bir başkasını yetiştirmekten asla imtina etmeyelim. Ekip arkadaşlarınız yükseldikçe siz de yükselebilirsiniz. Üstleriniz ancak yeriniz doldurulacağından emin olduğunda sizin yolunuzu açacaktır. Bu yol dışarı doğru değil yukarı doğru olsun.

Yorumlar

  • Lütfen Bekleyin.

Yorum Yaz